Gürcü-Abhaz Anlaşmazlığında Rusyanın Ve ABDnin Yaklaşımları
Dr. Ruslan HARABUA
Bu yazıda Abhaz-Gürcü anlaşmazlığı üzerindeki Rusya ve ABD çıkarlarının etkisi ele alınacaktır.
Son dönemlerde BDT alanındaki anlaşmazlıkların çözümüne yönelik süreçler önem kazanmaktadır. Anlaşmazlıkların, sürece dâhil tüm taraflar açısından bir engel oluşturduğu artık bir sır değildir ve esas taraflar dışında da bir mücadele devam etmektedir. Aracılar ve taraflar arasında üstünlük için amansız bir güç savaşı yaşanmaktadır. Bunun amacı ise, çatışan tarafların toprakları üzerinde jeopolitik kontrol elde etme çabasıdır.
Anlaşmazlıkların çözümüne yönelik temel normlar ve ilkeler, sadece büyük jeopolitik oyunun bir parçası niteliğindedir. İki ülkenin hâlihazırdaki karşılıklı ilişkileri, anlaşmazlığı durdurmak için adil bir şekilde çözüm aramaktan ziyade, ortaya çıkan yeni dünya düzeninde baş rol oyuncusunun belirlenmesine bağlıdır. Tüm diğer anlaşmazlıklarda olduğu gibi, Gürcü-Abhaz anlaşmazlığının da son bulması, doğrudan küresel muhalefetin durumuna bağlı olacaktır. Çözüm, Post-Sovyet alanda cereyan eden jeopolitik süreçleri yansıtacaktadır. Buna uygun olarak, farklı jeopolitik çatışmalar ortaya çıkabilir. Aslında Gürcistan gibi Abhazya da, jeopolitik bir çatışmanın tutsağı olmuş durumda. Ancak, tutsaklığın derecesini -kimin daha çok, kimin daha az tutsak olduğunu- belirlemek zordur. Bu durumda sadece Abhazyanın güvenlik sürecinin doğrudan büyük devletlere bağlı olduğu tahmin edilebilir.
Toprak bütünlüğü prensipleri ile halkların kendi kaderini tayin prensiplerinin çatışmasının, büyük devletlerin şahsi jeopolitik çıkarlarını uygulamada verimli bir kaynak oluşturduğu herkesçe bilinmektedir. Tiflisin Batı, Suhumun ise Moskova eğilimi, belli ölçüde mevcut fikir ayrılığını yansıtmaktadır. Gürcistanın, Batının (daha doğrusu ABDnin) çıkarlarına bağlılığı, Abhazyanın Rusyaya bağlılığı gibi, anlaşmazlığın nihai çözümünde etkileyici bir unsur olmuştur.
Rusya ile ABDnin ulusal çıkarları, yaşanmakta olan olaylara tam olarak yansıtmıştır. Rusyanın uluslararası arenadaki ulusal çıkarları, çok kutuplu dünyada nüfuz sahibi büyük devletlerden biri olarak bölgedeki pozisyonunu sağlamlaştırmayı kapsamaktadır. ABDnin ulusal çıkarları ise, çok kutuplu dünyanın oluşmasına izin vermez. Ayrıca uluslararası arenadaki egemen rolünü sağlamlaştırma, ABDnin esas ulusal çıkarlarını oluşturan unsurdur.
Post Sovyet alanın, ABDnin çıkarı bakımından ilgi odağı olduğu yeni bir keşif değildir. Geçen yüzyılın 90lı yıllarının sonlarına kadar anlaşmazlıkların çözümüne ilişkin olaylar ilgi alanı değilken, ABD son zamanlarda anlaşmazlıklara daha çok önem vermeye başlamıştır. Bu durum, muhtemelen Rusya Devlet Başkanı Putin iktidara gelmezden önce, çift kutuplu dünyada kendilerinin tek lider olabilecekleri konusunda Washingtonun hiç kuşkusunun olmamasıyla ilişkilendirilebilir. Yeni reel güçlerin ortaya çıkışı, çok kutupluluğun filizlenmeye başlaması ve şekillenmesi, ayrıca tüm enerji kaynaklarını kendi kontrolüne alma arzusu, ABDnin söz konusu yöndeki olağan hızını artırmasına neden olmuştur. ABD, başta Gürcistan ile Abhazya arasındaki anlaşmazlık olmak üzere, BDT alanındaki tüm anlaşmazlıkların çözümüyle ilgili tüm kararlarda söz sahibi olmak için çaba harcamaktadır. Amacı ise: hiç şüphesiz ki Rusyayı Post - Sovyet alanda etkisiz hale getirerek saf dışı bırakmaktır.
Beyaz Saray anlaşmazlıkların çözümünde aktif yer alarak, sadece eski SSCB toprakları üzerinde değil, aynı zamanda farklı enerji kaynaklarının doğrudan işletilmesinde de iddialı planını kontrollü olarak uygulayacaktır. ABD, Dağlık Karabağ ile Azerbaycan arasındaki olaylarda olduğu gibi, Rusyanın barışçıl inisiyatiflerini elinden alarak, Gürcü-Abhaz çatışmasının çözümünde de daha aktif olmaya çalışmaktadır. Post - Sovyet alanında yaşanan diğer olaylarda olduğu üzere, söz konusu olayda da ABD ile Rusyanın jeopolitik amaçları, artık bir sır olmaktan çıkmıştır. Washington ile Moskova arasındaki karşılıklı ilişkilerin, farklı meseleler üzerinde stratejik ortaklık niteliği taşıması sebebiyle, bu jeopolitik zıtlığın anlaşmazlık süresince gizli olarak yaşandığı apaçık ortadadır. Her iki devletin de küresel güvenlik tehdidiyle ilgili ortak amaçları vardır.
Stratejik ortaklık sergilemeye yönelik tüm çabalarında iki devlet Gürcistan ve Abhazya topraklarını müdafaa ediyorlar. Rusya, Washingtona göre, demokratik değerlerden yana Gürcistan konusunda saldırgan bir tutum sergilemektedir. Gürcistanın çıkarlarını savunurken ABDnin, daha ziyade kendi dış politikasının öncelikli amaç ve hedeflerini önde tuttuğu bellidir. Washingtonun, gelecekte Rusyaya doğru yayılmacılık politikasını yürütebilmek ve onu her yönden saracak -askeri nitelik taşıması şart olmamakla birlikte- bir nevi üs oluşturma planının olduğu bir gerçektir. Ancak hâlihazırda petrol hattı ve doğal gaz hattı sayesinde gerçekleştirilecek olan enerji transfer güzergâhları ABDliler için daha önceliklidir. Rusya ile ABDnin karşılıklı ilişkilerinin altında yatan tüm esas gizli güdünün, enerji güzergâhları olduğu söylenebilir.
Dünyaca ünlü Dmitri Saymsın (Nixon Center kamuoyu araştırma şirketi Başkanı) belirttiği gibi, ABD enerji kaynaklarına çok büyük önem vermektedir ve demokrat olma şartı aramaksızın, enerji nakil alanı bulanan tüm devletlerle her türlü koşul altında işbirliğine hazırdır. ABDnin enerji naklinin gerçekleştirileceği ülkeden aradığı tek koşul, kendi çıkarlarına göre kontrol altında tutabileceği bir ülke olmasıdır.
Rusya, bugünlerde anlaşmazlıkların çözümünde üstlendiği önemli rolüne odaklanmış durumda olup, kaybettiği pozisyonu geri almaya çabalamaktadır. Federasyonun bazı unsurları tarafından tepki alacağından, kanaatime göre, Rusyanın planlarında Gürcistanın birkaç parçaya ayrılması yer almamaktadır.
Yaşadığı geçici dönemin zorluklarına rağmen, Rusyanın dış politika arenasında hızlıca güçlenmesi ve bağımsız bir oyuncu haline gelmesi, Beyaz Sarayın birçok planını bozmuştur. Rusyanın ekonomik bakımdan büyümesi, onun dış politikada da iddialı olmasında çok büyük rol oynamaktadır.
Moskova, sadece Avrupada değil, aynı zamanda gerek Asya, gerekse Kafkasyada kendi çıkarlarını korumak için çabalamaktadır ve bu, ABD de dahil olmak üzere onun tüm ortakları için beklenmedik bir durumdur. Rusyanın Gürcistanda olduğu gibi, Kafkasların tümünde etkisini yitirdiğine ilişkin görüşlere hiç katılmıyorum. Aslında Gürcistanda yaşanmakta olan birçok süreci göz önünde bulundurursak, ülkenin Rusyanın etki alanından hızlı bir şekilde çıktığı belirtilebilir. Mikhail Saakaşvili iktidarı dönemindeki Gürcistanın başarılarını ayrıntılı bir biçimde aydınlatmanın anlamı yoktur. Ancak Devlet Başkanı ekibince yapılan çalışmaların olumsuz sonuçlar doğurabilecek yönlerini de unutmamak gerekir. Rusya yakın gelecekte Gürcistan üzerinde etki kurma niyetinden henüz vazgeçmiş değildir. Bunun iyi olup olmadığına sizlerle bizler karar vereceğiz. Ne yazık ki Abhazya, bazı konularda Gürcistan için bir yemdir. Rusya, kendi stratejik hedef ve amaçlarını gerçekleştirirken, oyunların kurallarına göre taraf tutacak ve kendi çıkarları doğrultusunda eski nüfuzunun devam etmesi için elinden geleni yapacaktır. Rusya bu aşamada hâkimiyet politikasının işlemesi için daha çok çaba harcamaktadır. Ekonomik etki araçları, politik etki aracı sıfatı kazanmaktadır. Rusya enerji ve ekonomi politikasını uygulama suretiyle BDTnin haşin ülkelerini etkilemek için güç sarf edecektir. Onun, ABDyi Post Sovyet alanda etkisiz kılma eğilimi de görülmektedir. Bunun yanı sıra Batı taraftarları BDT ülkelerini gelecekte de kendine bağımlı kılma amacıyla petrol ve doğal gaz politikasını bir baskı aracı olarak kullanmaya devam etmektedir. Gürcistan bu durumda bir istisna değildir ve kanaatime göre, herhangi bir şekilde yine Rusyanın etki alanında bulunacaktır. Rusya bu şekilde kendi çıkarlarına uygun olarak hareket edecek ve çabaları eski gücünün tekrar canlanmasına yönelik olacaktır.
Sonuçta iki büyük devletin çıkarları, özellikle Gürcistan ile Abhazya konusundaki amaçlarının doğrultusunda ağırlık kazanacaktır. Öyle görünüyor ki Gürcistan ile Abhazya arasındaki anlaşmazlık daha uzun yıllar boyu devam edecektir. Taraflar arasındaki ilişki, öyle bir hale gelmiştir ki, uzlaşma arayışı bile yanıtsız soruya dönüşmüştür. Gürcistan ile Rusyanın savaş arifesindeki eski ilişkilerine dönmesi bile imkânsızdır.
Gürcistan ile Abhazya arasındaki anlaşmazlıkta askeri ve stratejik unsurlar belirleyici olmuştur. Bu durum muhtemelen Rusya gibi ABDnin de askeri güç kullanmaya veya benzeri bir uygulamaya karşı olmadıklarından kaynaklanmaktadır, ancak her iki taraf da bu senaryo işlediği takdirde ortaya çıkabilecek zararların bilincindedir.
Yine de, kanaatime göre, ABD ile Rusya kendi himayesindekilere dayanarak, - Washington görece daha az olmakla birlikte- Gürcistan ile Abhazya arasında askeri çatışmaya yol açabilecek kışkırtmalara da karşı değiller. Gürcistan ile Abhazya arasındaki sorunu çözmeye yönelik konuda ABD ile Rusya arasındaki mevcut fikir ayrılığına ve jeopolitik çıkarlara rağmen, Washington, Rusyanın anlaşmazlığın çözümünde büyük rol oynadığını kabul ediyor.
Bu bağlamda, kanaatimce çok önem arz eden bir olgu üzerinde durmak istiyorum. ABD Başkanı G-8lerin Petersburgdaki Zirvesinde düzenlediği basın toplantısında Gürcistanın NATO üyeliği konusuna değinirken, yasanın üstünlüğüne ve pazar ekonomisine, demokrasiye, düşünce ve basın özgürlüğüne saygılı ülkelerin üyeliğinin NATOnun ilgi alanında olduğunu ve Gürcistanın NATOya girmesinin söz konusu olmadığını açıklamıştır. Bu açıklamayla Gürcistan için ABDnin Rusya ile olan ilişkilerini bozmayacağı işaretini de vermiştir. Ancak yine de ABD Gürcistanın NATOya üye olması konusunda ısrarlıdır. Üstelik ABD, kanımca stratejik amaçlardan ziyade, politik düşüncelerden hareket etmektedir. Bunun amacı Batı kulübüne dâhil etme yoluyla Gürcistanın bağımsızlığını ve demokrasisini güçlendirmektir. Ancak NATO tüzüğünü henüz değiştirmiş değildir: o yine herhangi bir üyesine yapılan saldırının, üyelerin tümüne yapılan bir saldırı olarak sayıldığını kabul eden askeri bir ittifak niteliği taşımakta. Ve burada Rusya haklı olarak şu soruyu soracaktır: bütün bu ülkeler, Rusyaya değilse, kime karşı birleşmektedir?
Yine de bana göre, ABD, Gürcistan ile Rusyanın bozulan karşılıklı ilişkilerinden yararlanacaktır, ABD en azından Rusyanın Kafkasya bölgesinde tamamen yerleşmeyeceğinden emin oluncaya kadar bu faaliyetini sürdürecektir. Sırasıyla Rusya da muhtemelen Gürcistanı kontrolü altında tutamadığı ve Abhazyayı kaybettiği takdirde, sorunlu tarafların herhangi birine yönelik askeri faaliyetleri kışkırtmak için çabalayacaktır. Bunun örneğini, biz 1992-1993 yılları arasında yaşadık.
SSCBnin dağılması, Avrupanın büyümesi ve reel rekabet ortamının yaratılması, Washingtonun henüz çok belirgin olmayan AByi koşulsuz destekleme politikasını sınırlayarak, değiştirmesine yol açmakta. Hiç şüphesiz ki, hem ABD hem AB, Rusyanın politik alanda olduğu gibi, ekonomik alanda da hakimiyetini istemez.
Beyaz Saray bu aralar Avrupa entegrasyon sürecini, bilhassa askeri ve siyasi alandaki süreci zayıflatmak için çabalamakta olup, onun dünya çapında büyük bir oyuncu olmasını istememektedir. ABD; kendileri ile ortak tarihi ve ortak değerleri bulunan istikrarlı bir müttefiki olmasına rağmen, yine de Avrupanın gelişmesinden yana değildir.
Onun çağdaş dünyada AB ve BDT ülkeleriyle karşılıklı ilişkiler kurma çabalarını gözlemleyerek, Washingtonun kendi dış politika meselelerini çözerken yeni şekillenen Avrupa üzerinde yoğunlaştığına dikkat ederek, jeopolitik süreçler üzerindeki etkide yavaş bir biçimde değişikliklerin yaşandığını ve Avrupanın rolünün azaldığını belirtmek mümkündür.
ABD zaman geçtikçe, kendi ürettiği ve benimsediği etki mekanizmasından aktif olarak yararlanmaktadır. Bünyesindeki yeni üyelerin sayısının çoğalması sebebiyle, AB gittikçe Beyaz Sarayın çıkarlarına daha çok uymaktadır. Washington; kendine göre gelecekte BDT alanındaki ABD planlarını gerçekleştirmek için iskelet işlemi görecek olan bazı ülkeler, bilhassa BDT ülkeleri arasında meydana gelecek olan herhangi bir oluşuma büyük destek vermektedir.
Bu bağlamda, üyelerinin Rusyanın olağanüstü rolünden memnun olmadıklarını gizlemedikleri GUAM akıllara gelmektedir. Washingtona göre, üyelerin GUAM bünyesinde barışçıl güç oluşumu hakkındaki açıklamaları, gelecekte Rusyanın barışçıl misyonunu azaltma arzusundan başka bir şey değildir.
Belirtmeliyiz ki, Washington eski müttefikleriyle karşılıklı ilişkiler, Avrupaya enerji nakli gibi konularda her ülkenin önceliklerini kendisinin tayin etmesi, ulusal güvenlik alanında kendi hesabını kendisinin yapması gerektiğini düşünmektedir. ABD bu yaklaşımıyla konuyla ilgili olarak Avrupa ülkelerinin kendi problemlerini kendilerinin halledeceklerini ifade etmeye çalışmaktadır. Söz konusu durumda, hepimizi birimiz, birimiz hepimiz için prensibi geçersizdir.
ABD ile dış politika ilişkilerini stratejik ortak olarak sürdürmekte olan Avrupa ve NATO, Washington tarafından, daha ziyade askeri ve siyasi bir ittifak, BDTnin bazı üyelerini askeri alandaki karşılıklı ilişkilere çeken, eğiten ve ayrıca ilişkileri geliştiren bir ittifak olarak değerlendirilmekte.
Yaşlı Avrupa temsilcileri, gözlemci rolüyle barışmaya henüz hazır değildir. Son zamana kadar ABye üye olmak için can atan Gürcistanın, sonunda esas yol olarak NATOyla entegre yolunu seçtiğini belirtmek gerekir. AB de şimdilik Gürcistanı kendi bünyesine almaya hazır değildir. AB Ortak Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Javier Solananın beyan ettiği üzere, AB şimdilik Ukrayna gibi, Gürcistana da üyelik konusunda herhangi bir teklifte bulunmayacaktır.
Avrupa elitlerinin gözünde, Gürcistanın NATO üyeliği, dikkat çekici bir alternatif olacaktır. Mevcut durumda Gürcistan açısından NATO, ABye götüren değil, onun yerini alan bir unsur konumundadır. Ancak Fransa Devlet Başkanı son zamanlarda yapmış olduğu açıklamasında NATO üyelerinin sayısını çoğaltma sürecinin durdurulması gerektiğini dile getirmiştir.
ABDnin, Gürcistanı bir NATO üyesi sıfatıyla görme arzusunu gizlemediğini dikkate alırsak, Beyaz Saray, çıkarlarına uygun müttefik ülkelerle ilişkilerini belirgin bir biçimde kuruyor. Gürcistan, Kafkasyada ABDnin kendi dış siyasi önceliklerini gerçekleştirmede büyük rol oynayan bir ülkedir. Washington için Gürcistan, enerji naklinde istikrar sağlayabilen bir coğrafyadır. NATOya üye olduğu takdirde Gürcistan Rusyanın jeopolitik etkisinden korunmuş olacaktır. Dolayısıyla ABD, Gürcistanın bir an önce NATO üyesi olması için çabalarını yoğunlaştıracaktır.
Ancak Gürcistan ile Abhazyanın ilişkilerindeki çözümsüzlük, barış gücünün getirilmesi, ayrıca bir takım meseleler, üyeliği ciddi bir biçimde engellemektedir. Washington çözüm sürecini mümkün olduğu kadar barışçıl yollarla hızlandırmak üzere çaba sarf edecektir. ABD, Gürcistan ile Abhazya arasındaki anlaşmazlığın barışçıl yollarla çözülmesinden yanadır, çünkü bu mesele enerji güzergâhı güvenliğinin gelecekteki durumuyla ve Gürcistanın NATO üyeliğiyle doğrudan bağlıdır. Ancak, Gürcistanın bu ve diğer durumları gözler önünde bulundurarak ve bir BDT üyesi olarak, başka çözüm yollarının bulunduğunu da unutmaması gerekir. Anlaşmazlıkların artması, gelecekte askeri harekâtlara yol açabilir.
Sırasıyla Rusya da tüm yükümlülüklerinden kurtulacaktır ve ardından askeri birliklerini artık bir barış gücü olarak değil, Abhazyayı korumak için sadece ülke yönetiminin daveti üzerine ülkeye yollayarak, onu bağımsız bir devlet olarak tanıyabilir. Ancak olayların bu şekilde gelişmesi, pek mümkün görünmeyen bir olasılıktır, çünkü Gürcistan BDTden çıkma konusunda aceleci değildir.
Biz endişelerimizi dile getirmede cesur olmalıyız ve çekinmemeliyiz. Ne yazık ki Rusya kendi içerisinde olduğu gibi, dışarıda da birçok siyasal sürece bağlıdır. Rusya bugün taraflardan birinden yana olabilir, yarınsa rahat bir şekilde fikrini değiştirebilir. Bu noktadan hareketle, Rusyanın çıkarlarına dikkat ederek, geleceğimizin güvenliğini sağlamak için her şeyden önce biz geçmişi unutmamalıyız, mevcut durumu ise göz önünde bulundurmalıyız.
(BDT Ülkeleri Araştırma Enstitüsü Kafkasya masası, başuzman- Rusya)