Türkiyede 'Dünü ve Bugünü ile Kafkasya
Özgürlük Mücadelesi' ve 'Kafkasya'nın Kurtuluş Mücadelesi (İmamlar)' isimli
kitaplarıyla tanınan Kafkas diasporasının önde gelen isimlerinden Cafer
Barlas, gerek tarihte gerek bugün Kafkasyalılar için en temel illeti
birlikte olmamak olarak niteliyor. Ve Kafkasya için özgürlük
arayışının ortak düşmana karşı birliktelikten geçtiğini ekliyor.
Barlas diaspora için de zülfü yare
dokundurup Kafkas diasporası var olan potansiyelini kullanamıyor.
Maalesef dünyanın en pasif diasporası Kafkas diasporasıdır diyor. Cafer
Barlas, dünden bugüne Kafkasyanın seyir defterine dair gözlemlerini
Kafkasya Dergisi ve Ajans Kafkasla paylaştı.
Kafkasya ile ilk temasınız ne zaman ve
nasıl oldu?
Kafkasya'ya ilk gidişim 1992 yılında.
Orada ilk defa Cahar Dudayev'in hazırlamış olduğu Kafkas Evi Kongresi'ne
katıldım. Aynı yıl Dağıstan'da bütün Dağıstan diasporasının da katıldığı
çok verimli bir toplantı gerçekleştirmiştik. Diasporada yaşayan
insanlarımıza çifte vatandaşlık sözü verilmişti. Fakat daha sonra bunun
devamı gelmedi. Kafkas Evi projesinde ise çok güzel açılımlar yapıldı.
Kafkasya halklarının birlikte hareket etmesi gerektiği vurgulandı. Bu
kongreye de bütün Kafkasya'dan delegeler katılmıştı. Fakat bu yönde
çalışmalar sürerken ikinci savaşın patlak vermesi bu süreci durdurdu.
Yerel bölgelerdeki çatışmalar ise bir bütün olarak Kafkasya'yı etkiledi.
Birinci savaşın getirdiği kazanımlar, ikinci savaş sonrası kaybedildi.
Eğer bu kazanımlar kullanılabilseydi birleşik Kafkasya için çok önemli
adımlar atılabilirdi. Fakat bu Rusya tarafından engellendi. Halklar
arasına nifak tohumları atıldı.
Peki nasıl buldunuz Kafkasya'yı?
Kafkasya çok güzel bir diyar. Bunu ciddi
olarak söylüyorum, dünya üzerinde buradan daha güzel, toprakları bu
topraklardan daha verimli, stratejik önemi buradan daha fazla olan başka
bir yerin olması çok zordur. Zaten bunun içindir ki tarih boyunca farklı
toplumların istilasına uğramıştır. Doğu Kafkasya zengin yeraltı
kaynaklarıyla, Batı Kafkasya ise önemli limanlarıyla Rusya için
vazgeçilmez bir bölge. Batı Kafkasya ile Rusya Avrupa'ya, Ortadoğu'ya,
Afrika'ya açılıyor. Rusya'nın bütün bir Akdeniz havzasını kontrolü
altında tutabilmesi Kafkasya'ya egemen olmasına bağlıdır. Aslına
bakarsanız orada en azından bugün için yerli halklar ile yabancı
unsurlar arasında da bir gerilim söz konusu değil. Sorun Rus devleti.
Çok verimli, çok zengin bir bölge olmasına rağmen halkı aç bırakılmış.
Zor şartlar altında yaşıyorlar.
Öte yandan Batı dünyası kültürel
propaganda yoluyla kendisini Rusya'nın alternatifi olarak sunuyor.
Aslına bakarsanız bu da Kafkasya için Rusya kadar tehlikeli. Emperyal
bir gücün yerini başka bir emperyalin alması neyi değiştirir ki bu
halklar için? Halk da şuursuz. Onlarca yıllık Sovyet uyuşukluğunu
üzerinden kolay kolay atamıyor. Onun için de kendisine ne verilirse bunu
kabullenmesi çok da zor olmuyor.
Kafkasya'daki aydınların bu durum için
söyleyecek sözleri olsa gerek?
Rus Devleti'nin propagandasını yapanların
yanında, çok bilinçli aydınlar da var aslında. Fakat onlar da yazıp
çizemiyor. Usandırılmışlar, korkuyorlar haklı olarak. Fakat halkın en
fazla kendilerini düşünen aydınlara ihtiyacı var. Onların görevi
doğruları yazmak. 96 yılında Mahaçkale Meydanı'ndayım. Meydanda bir tane
Lenin heykeli var ve birkaç küçük çocuk heykelin altında toplanmışlar.
Onlara bu adam kim diye soruyorum. Lenin diyorlar. Peki bu adam
Dağıstanlı mı ki onun heykelini burada tutuyorsunuz diyorum, çocuklar
yüzüme korkarak bakıyorlar. Tabii ki bunu onları korkutmak için
yapmıyorum. Onların düşüncelerini, bilinçlerini tartıyorum. Sovyetler
Birliği dağılmış Moskova'daki, St.Petersburg'daki Lenin ve Stalin
heykelleri yıkılmış fakat bu heykeller hala Kafkasya'nın meydanlarını
süslüyorlar. Bu bilinçli olarak yapılıyor. İşte bunun için bizim
Kafkasyalı aydınlara ihtiyacımız var. Onlar gerçekleri halklarına
anlatmak zorundalar. Bu onların görevi.
Dağıstan çok farklı halkların bir
arada yaşadığı çok dilli bir coğrafya. Bu bir sorun teşkil ediyor mu?
Ortak dil üzülerek söylüyorum ki özellikle
şehirlerde Rusça. Sovyetler zamanında yaklaşık çok farklı dilde yayın
yapılıyordu. Neredeyse her köyün bir gazetesi vardı. İlk bakışta bu çok
güzel gibi gözüküyor. Fakat bunun sonuçları aslında çok da güzel olmadı.
Kafkas halklarının dillerini yok edemeyeceğini anlayan Rusya onları
ayrıştırmak için, bölmek için bunu bilinçli olarak yaptı. Otuz farklı
dilde yayın yapılması bu dillerin hiçbirisinin işine yaramaz. Rusça
istisna tabii ki! Zaten bu hepimizin de bildiği gibi bütün emperyalist
devletlerin politikasıdır. Böl ve yönet politikası. Fakat birkaç senedir
halkta bir uyanış söz konusu. Sovyetler'in dağılmasından sonra nispeten
özgürleşen halk kimliklerini sorgulamaya başladı. Yavaş ta olsa
Dağıstan'da Avarca etrafında birleşiliyor. Aslına bakarsanız bu diğer
halkların bu çoğunluk altında erimeleri değil, ortak bir dil altında
milletleşmeleri sürecinin olamazsa olmaz ön koşuludur. Bu bir gereklilik
ve bu halklar için bir zorunluluktur. Artık halk üzerinden geçen Sovyet
silindirini yavaş yavaş üzerinden atmaya başladı. Kendi kimliklerini
arıyorlar. Eski klasikler araştırılıyor. Avarca çok zengin bir dil. Bu
dilde önceden çok güzel ilmi, edebi, eserler verilmiş, çok güzel şiirler
yazılmış. Tarihte bu insanların Ruslardan çok önce çok daha ileri bir
medeniyet kurduğunun farkına varıyorlar artık.
Aslında bu da önemli bir konu.
Dağıstan halkları yazıyla Batı Kafkasya halklarından çok daha önce
tanışıyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Bu bana göre tamamen İslam diniyle alakalı
bir durum. İslam Kafkasya'ya ilk önce Dağıstan yoluyla giriyor. Bu
Hz.Ömer zamanına kadar gidiyor. Çünkü Kuran geliyor. Bir din geliyor.
Yazı geliyor. Bu da haliyle okumayı getiriyor. İlmi alanda yapılan
çalışmalar daha sonra fen alanında da gözleniyor. Şamil Kafkasya'da ilk
kez yerli malı top döktürüyor ve bunu savaşlarında kullanıyor. Ayrıca
İslam'ın en saf, saptırılmamış haliyle, ilk zamanki o siyasal vurgusuyla
beraber Kafkasya'ya girişi, bu halkların daha sonra Rusya'ya karşı
vermiş oldukları mücadelede en çok yararlandıkları şeydi. İslam bugün de
bu halklar için bir kurtuluş yolu olarak görülüyor. Çünkü İslam onlara
özgürlük vaat ediyor. Kardeşçe, birlikte bir yaşam vaat ediyor.
Şamil'le birlikte direnişin
devletleşme yoluna da girdiğini söyleyebilir miyiz?
Tabi ki. Bu aslında daha önce de Gazi
Muhammed döneminde de görülüyordu. Bu liderler Ruslara karşı direnen
halkı örgütlüyor. Fakat Şamil ile birlikte direniş halka mal ediliyor ve
devletleşiyor. Şamil, valiler atıyor, mahkemeler kuruyor. Kısaca
devletleşiyor.
Fakat Ruslardan çok yerli işbirlikçilerle
mücadele ediyor
Doğru, bu zaten bugünün Kafkasya'sında da
çok kolay gözlemlenebilen bir durum. Bir tarafta mücadele edenler, diğer
tarafta bu mücadele karşısında Rusya ile işbirliği içerisinde olan grup
var. Kendi çıkarları tehlikeye giriyor çünkü. Kendi çıkarları
halklarının geleceğinden çok daha önemli onlar için. Bu her zaman
olmuştur, hala oluyor.
Peki Kafkasya'nın geleceğini nasıl
görüyorsunuz?
Şunu çok rahat söyleyebilirim ki bugün
Kafkas halklarının Rus sömürüsünden kurtuluşunun tek yolu aynı düşmana
karşı birlikte hareket etmeleridir. Eğer bu gerçekleşebilirse
Kafkasya'nın önü aydınlıktır. Geçmişte de birlikte hareket edilmediği
için çok kötü şeyler yaşandı. Sürgünler, soykırımlar yaşandı.
Birleşik Kafkasya hareketi için sağcı,
Turancılığa hizmet ediyor gibi iddialar ortada dolaşıyor, bu
eleştiriler için neler söyleyeceksiniz?
Ne demektir bu? Nereden çıkartıyorlar bunu?
Birleşik Kafkasya hareketini Turancılıkla suçlayanların bu söylemleriyle
kime hizmet ettikleri bellidir. Geçmişte yaşananlardan hiç mi ders
alınmaz! Biz sadece Kafkasya'nın kurtuluşunun halkların birlikte
hareketinde olduğunu söylüyoruz. Bu mudur Turancılık?
Peki ya diaporanın durumu
Bunu üzülerek söylüyorum ki Kafkas
diasporası var olan potansiyelini kullanamıyor. Maalesef dünyanın en
pasif diasporası Kafkas diasporasıdır. Bugün bütün kurumlar entelektüel
olarak yeterli donanıma sahip olmamakla birlikte, aralarındaki iletişim
de çok zayıf. Türkiye cumhuriyetinin kuruluşunda çok önemli vazifeler
üstelenmiş ve bugün dahi bunu sürdüren bu halk ne yazık ki kendi milleti
için çalışamıyor, üretemiyor. Aydınlarımız kendi halklarından kopuk.
Onlara ulaşamıyor. Ayrıca Kafkas diasporası geçmişte köylü, kapalı bir
toplumdu. Artık bu yavaş yavaş aşılıyor. Şehirleşme ile birlikte
kimlikler daha net, geçmişten farklı olarak bilinçli bir şekilde ifade
ediliyor. Fakat bunun örgütlenmesi çok zayıf. Bunu örgütleyebilecek
kurumlar suskun. Ayrıca cumhuriyet dönemi sonrası baskı ortamının da
diasporanın bugünkü durumunda önemli rolü var.
09.09.2007
Ajans Kafkas
|